22 Mayıs 2014 Perşembe

Can Dündar - (Kimdir Hayatı Nedir)

Can Dündar (d. 16 Haziran 1961, Ankara) araştırmacı, gazeteci ve belgesel yapımcısı.

Lise öğrenimini Ankara Atatürk Lisesi'nde gerçekleştirdi. 1982 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. 1979'dan itibaren sırasıyla Yankı, Hürriyet, Nokta, Haftaya Bakış, Söz ve Tempo'da çalıştı. 1986'da İngiltere'de London School of Journalism'i bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde siyaset bilimi dalında yüksek lisansını 1988'de, aynı bölümünde doktorasını 1996'da tamamladı. Televizyona 1988'de TRT'de Seynan Levent ile başladı. 1989'da 32. Gün'de çalışmaya başladı. Köşe yazarlığı 1994'te Aktüel'de başladı. Aynı yıl günlük köşe yazıları yazmaya başladığı Yeni Yüzyıl gazetesinde beş yıl çalıştı. 1999 Ocak'ından 2001 Ocak sonuna kadar Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 2001 Ocak ayından beri Milliyet gazetesinde, ADA başlıklı köşe yazısı yazdı. Ancak 1 Ağustos 2013 tarihinden itibaren Milliyet gazetesiyle yolları ayrıldı. Milliyet'ten ayrıldıktan sonra BirGün'de yazmaya başladı.

k: wikipedia.org

2 yorum:

  1. Can Dündar Bir Ana, Bir Tokat, Bir Af Yazısı

    Annelik dediğin, yüreğin bir başka bedende çarpmasıdır.
    Aklın ha bire, kendinden çoğalan varlığı düşünüp düşlemesi...
    Burnun, mütemadiyen onun saçını koklayıp öpmek istemesi, onun boyna gömülmek istenmesi...
    Vücut eskise de hasretin hiç eskimemesi, eksilmemesi...
    Rahimde başlayıp kabirde biten, fedakârlığına karşılık beklemeyen bir aşk hikâyesi...

    ***

    Bir kadından evladını almak, ondan yüreğini çalmaktır.
    Zihnini acıya salmak, burnunu en sevdiği kokudan mahrum koymak, onu nihayetsiz bir hasret prangasına vurmaktır.
    Bir rüyayı kâbusa çevirmek, ebediyete kadar sürecek aşk hikâyesini vahşice noktalamaktır.

    ***

    Geçen hafta “İdam cezası dönsün” diye yetkililere yakaran bir anne gördük.

    Bir başka anneden evladını koparanların, canavarca cana kıyanların, darağacında sallandığını görmek istiyordu.
    En yetkili isme, “Ölüm getir” diye yalvarıyordu. Katilin boynuna yağlı urgan geçirilirse, cansız bedeni meydanlarda teşhir edilirse ibret olur diye düşünüyor, evladını yitirmiş anaların yüreğindeki ateş bir nebze olsun söner sanıyordu.
    Yanılıyordu.

    ***

    İran’da bir annenin oğluna kıydılar geçenlerde...
    Onu, tarifsiz bir acıyla sonsuz hasret ülkesinin koynuna bıraktılar. Katili yargıladılar.
    Kalemi kırdılar.
    Darağacı kurdular.
    Acılı anneyi de, evladının öcünün alınışını izlesin diye sehpanın yanına çağırdılar.
    Muhtemelen onun yüreğinde de evlat hasretinin yanına, öfkenin harı oturmuştu.
    Evladını öldürenin ölümünü görmek, anasının acısını bir nebze olsun dindirir sanılmıştı.
    Lakin öyle düşünen yanılmıştı.

    ***

    Bir sürpriz oldu: Samareh Ali Nezhad, darağacına gittiğinde, sadece oğlunun katilini değil, bir başka annenin oğlunu gördü ipin ucunda...
    O ip çekilip de boyun kırıldığında, yalnızca bir katilin cezalandırılmayacağını, o boynu yıllardır sevdayla koklayan bir annenin de ölene dek ölüm cezasına çarptırılacağını anladı.
    “Ben yandım, başka analar yanmasın” dedi. Gitti evladının katilinin yanına; suratına ecel gibi bir tokat aşk etti.
    Ve onu affetti.

    ***

    Can vermeyi bilir analar; can almaya uzaktır.
    Kıyamaz, canından can koparana, can düşmanına bile...
    Ondandır işte, cennetin anaların ayağı altına serilişi, barış umudunun anaların feryadında yeşerişi...
    Bu coğrafya kindarlıktan çok çekmiştir; kanla sulanmış topraklar, “Başka analar yanmasın” temennisini iyi bilir. Anaların vicdanı hükmetse yeryüzüne; gömülür kinler, diner öfkeler...
    Yaralar sarılır, darağaçları yıkılır.
    Ondan işte; umudum analardadır.
    Başta kendi anam olmak üzere, hepsinin ellerinden öperim.

    YanıtlaSil
  2. Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/70671/Bir_Ana__Bir_Tokat__Bir_Af.html

    YanıtlaSil