30 Mayıs 2014 Cuma

Toprak Ana (Roman Özeti)

KİTABIN ADI:TOPRAK ANA
KİTABIN YAZARI:CENGİZ AYTMATOV
YAYIN EVİ VE ADRESİ:VARLIK YAYINLARI A.Ş. CAĞALOĞLU YOKUŞU 40/2,34440 İSTANBUL
BASIM YILI:1990

KİTABIN KONUSU

Savaş günlerinde küçük bir kasabada geçen dayanışmayı,hasreti ve ıstırabı anlatır.

KİTABIN ANA FİKRİ

Toprağın insan hayatındaki yeri ve onun için çekilen eziyetler katlanılan çileleri anlatmaktadır
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
TOLUNAY:Savankul’un eşidir.Saf,temiz,cana yakın ve yetenekli yaşlı bir kadındır.
SAVANKUL:Kendi çapında uğraşan,mütevazi,cömert,çalışkan,coçukların yetişmesini arzulayan ,ailesinin
istediğini yapan ,sevilen bir babadır.
ALİMAN:Kasım’ın eşidir.Güzel,duygusal,melek gibi genç bir kız;herkese iyilik yapmayı çok sever.
Kasım,Mutlubeng,Caynak kardeştir.
Muslubeng:Zeki, kitap okumayı seven,iyi bir öğrenim görmüş olup evden erkenden ayrılmıştır.
Kasım:Saygı duyulan,ahlaklı,cömert,namuslu,bir gençtir.
Caynak:Güçlü,kuvvetli ve yakışıklı bir delikanlıdır.
Canbolat:Tolunay’ın torunudur.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Heyacan verici çeşitli serüvenlerle dolu olmasına rağmen melodramatik bir eser olarak kabul edebiliriz.Yine de
zevkle okunan bir eser niteliği taşımaktadır.romanda karakter çözümlemeleri,özgün betimlemeler yok gibidir.yazar
bol bol konuşma ve kıvrak bir anlatım biçimine dayalı olarak vermiştir.
YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
Cengiz Törekuloviç Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'da Şeker adlı bir köyde doğdu.Babası
Törekul Aytmatov at yetiştiricisiydi. Kırgızistan'a,dağlık yörelere Ekim devrimi daha yeni ulaşıyordu. Yazarın
çocukluk yılları sistemin yeni yeni yerleşmeye başladığı yıllararastlar.Geçmişe bağlı yaşlı neslin yanında yeni
düzene ayak uydurmuş genç kuşak da toplumdaki yerlerini alıyorlardı. Yazar kolhoz tarlalarında
çalıştı.Çevresini,tabiatı,insanları o yıllarda tanımaya başladı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bütün yetişkinler
savaşta oldukları için gençlere çok iş düşüyordu. Henüz on beş yaşındayken köyü sovyetinde sekreterlik
yaptı,tarım makinalarının hesaplarını tuttu. Daha sonra Kazakistan'daki Cambul veterinerlik teknik okulunda okudu
Ardından Frunze(bugünkü Bişgek tarım enstitüsünde okudu.Zooteknisyen olarak bütün ülkeyi ,Kazakistan'ı
dolaştı. Aynı zamanda da bir gazeteci sıfatıyla çalışıyor,sürekli gözlem yapıyordu. Pek çok genç nesil mensubu
gibi halkından uzaklaşmadı,insanına daha da yakınlaştı. Kırgız gazetelerindeki yazıları,redaksiyon servislerinde
aldığı görevler ,muhabirlik faaliyetleri onu yavaş yavaş edebi dünyaya hazırlıyordu.Yazarın akıcı uslubu,kurgudaki
başarısı bu ön araştırmalarıyla yakından ilgilidir. Ayrıca bu yıllar geçmiş ile geleceğin kesiştiği bir noktaydı.Her iki
dünyayı ve her iki insan tipini çok iyi tanıyordu. Süpeyçi adlı hikayesinin kahramanı baraj mühendisi Beknazar ve
Beyaz Yağmur'un kahramanı Zeynepapaalışılagelmiş hayatı temsil ederler.Yeni ahlaki normlar ile eskiyi
yaşamakta direnen insanların çatışması eserlere hakim konudur.
Yazar geçmişte,din,felsefe,ilim adına insanların birbirine düşürüldüğünü ,bunun bugün de yarın da böyle olacağı
görüşünü savunuyor.Edebiyatın bu noktadaki görevinin büyük olduğunu,insanlar arasında ortak dünyalar
oluşmasına yardım ettiğini, edebiyatın öneminin her geçen gün daha da artğını vurgulamaktadır(5). "...........Nesrin
iki tarzı var bugün. Biri spekulas-yonlara açık olan,diğeri ise gerçek nesirdir.Kalıcı bir eser için bilinen
edebikaidelerin yanında sanatçı ruhu ve dürüst bir kişiliğe ihtiyaç vardır....."(6).
Yazar,bir konuya son derece eğlenceli bir şekilde yaklaşılabileceğigibi,çok ciddi bir gerçekçilikle de aynı konunun
ele alınabileceği görüşündedir.Bu arada esas olanın alt yapı ve uzun süren bir ön araştırma olduğunuda
vurgular(12). Kendisinin savaşı, ilk gençlik yıllarında ve cephe gerisindede olsa yaşadığını,o yıllarda insanların
heyecanla, bütün güçleriyle çalıştıklarını,hayatın insanlar üzerinde en zor şartları tecrübe ettiğini, yazarken hepbu
hususları göz önünde bulundurduğunu söylemektedir(13). Pek çok eleştirmen de yazarın bu özelliğini vurgulamaktadır (14). Eserler gözden geçirildiğnde bu husus çok açık olarak da belli olmaktadır
Modern edebiyatta mitolojik öge ve efsanelerin kullanılışı çok yeni değildir.Thomas Mann,James
Joyce,J.P.Sartre,Albert Camus'da da görürüz.Ama Aytmatov'un bu ögelerin toplumsal gerçekçi yaklaşımdaki en
başarılıkullanıcısı olduğunu söyleyebiliriz(15).Yazar Türkçe ve onun tarihte kullanıldığı en hacimli eser olan Manas
Destanı'na çok büyük önem vermektedir. "......Bundan bir süre önce uzun yıllarRusya'da sürdürülen bir çalışma
tamamlandı. Bu çok hacimli bir Türkçesözlüktür. Yüzyıl önce Petersburg'da hazırlanmaya başlanan bu sözlük
benim el kitabımdır.Sürekli ondan yararlanırım.Bu sözlük sayesinde Türk atalarımla konuşabiliyorum ......" (16).
".......Kırgız destanları beni çok etkiledi.Hala da etkiliyor.Her eserim bir ucundan bu destanlara dayanır.Manas
Destanı bir milyon mısradan oluşur. Dört ciltlik bu destan yirmi yılda bir arayatoplanabilmiştir.Bu destanın özü
insan duygularıdır. Tekrarlıyorum her ese-rim bu Kırgız destanlarına dayanır....." (17). Yazar Kırgız edebiyatının
kaynağını da eski sözlü gelenek,halk hikayeleri,özellikle de Manas Destanı olarak gösterir. İkinci kaynak olarak
isemodern Sovyet edebiyatından söz eder.Bu sayede iki kaynaklı,geçmişle bugünü bir arada sürdüren bir
edebiyata sahip olduklarını belirtir (18).Aytmatov,pek çok edebi sima üzerine çalışmalar yapmış,dikkate değer
edebi araştırmalara imza atmıştır. Türk dili ve edebiyatı, halkbilimi,sosyoloji sahalarında eserler vermiştir(19).
KİTABIN ÖZETİ
Yeni yıkanmış ak, pak entarisi, pamuklu kara ceketi ve beyaz yazmasıyla yolda ağır ağır ilerliyor kadın. “Merhaba
toprak” diye sesleniyor usulca. “Merhaba tolunay” demek geldin Ne kadar kocamışsın. Saçların ağırmış, değnekle
yürüyorsun üstelik.” “Evet yaşlanıyorum, bir yıl daha geçti, sende, toprak sende bir hasat geçirdin. Bugün ölüleri
anma günü.” “İnsan doğruyu öğrenmeli, tolunay.” Kafasıyla yüreği doğruya götürecek mi onu? Hala çocuk. Onun
için, ne yapacağımı bilemiyorum, hayata küssün istemiyorum. Hayatın karşısında yiğitçe dikilsin istiyorum.
Geçmiş olayları doğru yargılayacağını bilsem, hayatı gerektiği gibi anlıyacağımı bilsem, ona yalnız kendisini, kendi
hayatının değil, başkalarını, başkalarının hayatlarını da kendimi, kendi geçmişimi de, canım toprağım senide, eski
günlerimizi de anlatırdım. Hayat hepimizin aynı teknede yoğurmuş, bir tek demet haline getirmiş. Her insan bu
öykünün anlamını kolay kolay çıkaramaz. Onu içten, yürekten anlamak için yaşamak, denemek gerekir. Toprakla
su, insanlar arasında eşit olarak paylaştırılırsa, bizimde kendi tarlamız olursa, bizde kendi tohumumuzu eker,
kendi ekinimizi biçersek mutlu oluruz. İnsan için en büyük mutluluk budur. “Tolunay, çiftçi dediğin, mutluluğu ekip
biçtiğinde bulur”. “Toprak, göğsünde hepimize acı çektiriyorsun; bizi mutlu kılmayacaksın, neden toprak diyorlar
sana, biz neden doğduk? Biz senin çocuklarınız, toprak. “Mutluluk getir bize, bizi mutlu kıl!”. Ekmek esmerdi,
katıydı ama dünyada hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar tatlı bir kokusu vardı, güneş kokuyordu, taze saman
kokuyordu, duman kokuyordu. Bir filiz nasıl tohumdan doğarsa bir ananın mutluluğu da halkın mutluluğundan
doğar. Halkın hayatından uzak kalan bir anının hayatı yoktur. “Sevgili toprağım benim, o günü hatırlıyor
musun?””Zamanın başlangıcından beri, yüzyılların izi duruyordu içimde.
Tarihin hepsi kitaplarda yazılı değildir, insanlarda tarihin hepsini bilemezler. Ama benim içimdedir hepsi, bütün
tarih. İnsan denize benzer, derin yerleri de sığ yerleri de vardır. “Söyle bana, sevgili toprak, hangi ana böyle acı
çekti, hangi ana oğlunu bu kadar kısa zaman gördü?” Savaşı alt etmenin tek yolu var, bunu o Dünyadaki insanlar
oğullarını, kardeşlerini, babalarını, kocalarını bizim kadar seviyorsa, bizim o gün onları beklediğimiz gibi onlarda
oğullarını, kardeşlerini, babalarını, kocalarını bekliyorsa, yeryüzünde başka savaş olmaz artık” diyorum.
Savaşın insanları zalim, aşağılık, aç gözlü yaptığını kim söylemiş ? Hayır, savaş, sen çizmelerinin altında insanları
ezebilirsin, öldürebilirsin, yağma edebilir, yakıp yıkabilirsin, 40 yıl bile sürdürebilirsin bunu, ama insan denen
yaratığın içindeki o duyguyu, o insanlık duygusunu, o sevgiyi içinden söküp atamazsın. “ Toprak, toprak ana,
göğsüne bastı bizi, dünyanın her köşesindeki insanları besle. Anlat onlara, sevgili toprak, anlat onlara.”
“ Hayır Tolunay. Sen anlat… Sen insansın. Her şeyin üstündesin. Her yaratıktan akıllısın. Sen insansın. Sen anlat
İNSAN!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder